29 Aralık 2010 Çarşamba

Çocukluğumun doğum günleri...





Birkaç gün önce iş çıkışı minibüse bindim eve geliyorum. Yanında iki küçük kız çocuğu ve anneleri. Kızlarda bir heyecan, bir muhabbet aman Allah'ım.Annelerine sürekli daha var mı anne, ne kadar kaldı yorumuz diye sorup duruyorlar.. Bide yorulmuşlar ki bizim küçükler minübüste uyumamak için zor duruyorlar, anneleri de uyumayın şimdi geldik diyip duruyor neyse baktım bir telaş var bu insanlarda katıldım hemen muhabbete. Meğer bizim küçük kızlar anneleriyle birlikte arkadaşlarının doğum gününe gidiyorlarmış.Bu heyecanları ondanmış miniklerin..Bir de süslenmişler ki aman aman saçlar maşalanmış ara ara, gözlere farlar sürülmüş..Annesi montunu giydiriyor kızına kız ne desene beğenirsiniz..anne saçım bozuluyor, doğum gününe gidiyorum :)
Hay Allah'ım yeni nesil nasıl da sevimli, akıllı. Herşeyin bilincindeler şimdiden. Bu kızları görünce kendi çocukluğumun doğum günleri geldi aklıma, küçük kızların arkadaşlarının doğum günü nasıl geçti bilmem ama benim ki çok güzel geçerdi, çok özenilirdi doğum günüme ailece.

Genelde Taşköprü'de olurduk doğum günlerimde..İstanbul veya başka bir yerde kutladığım azdır doğum günümü küçüklüğümde..Çünkü yaz mevsimidir, genelde de o aylarda birlikte olurduk teyzemlerle (onlarda izmirdelerdi çünkü) anneannemlerde..
Birkaç gün önceden hazırlığa başlanırdı doğum günüm için..Doğum günü pastam iki katlı olurdu çoğunlukla. Dedem ya ahçıya yaptırırdı pastamı restauranttaki ya da teyzem özene bezene yapardı pastamı.. Sadece pasta değil tabi açık büfe sanki yok yoktu, her türlü tatlı, tuzlu börek olurdu.( fotograftada gördüğünüz gibii) sonra eş, dost çağırılırdı doğum günüme..Herkes gelirdi sağolsunlar, hediyeleriyle..Ananem altın yüzük, küpe alırdı bana. Çok severdim takıyı çünkü..Bir kere ananemin aldığı gülen yüzlü yüzüğü kaybetmiştim avşa'da denizde. ne ağlamıştım..Babam eğer izinde değilse istanbul'da olurdu o da telefondan katışırdı doğum günüme..mutlaka arardı.
Bazen de doğum günümü taşköprü'nün meşhur elmalı bahçesinde kutlardık..(meşhurdur çünkü elma ağaçları vardır, salıncaklar fln ambiansı güzel yani) alırdık pastamızı ohhh yerdik, içerdik orda ağustos tabi hava müthiş (gerçi taşköprü ağustos'ta bile serin olur) süper olurdu benim doğum günlerim..
Eeee tabi ailenin ilk torunu, ilk çocuğuysanız biraz özenilir, ilk torunlar, ilk çocuklar anlarlar beni :))

25 Aralık 2010 Cumartesi

İlk ve Son....

Yaş 17 birçok insan için özeldir, güzeldir.. Bana bunu hissettiriyor 17.yaşım.Herhalde 70 yaşıma gelsem hala hatırlarım o yılımı, heycanımı.. Çünkü benim kalbim "ilk" kez bu kadar hızlı çarpıyordu.

O yıl yakışıklı bir çocuğa aşık oldum. Heyecandan kızaran yüzüm, onun yüzünü görüp, sesini duyunca tutulan dilim, küt küt çarpan bir kalbim vardı. Sanki kimse böyle aşık değildi kimseye, sadece bana özel birşeydi.

Onunla bir dakika geçirebilmek için hiç yapmam dediğim şeyleri bile yapmışımdır. Zaten tek beklentim onunla vakit geçirip, sevdiğini hissedebilmekti. O günden bugüne uzun yıllar geçti ama hala onunla tanıştığım yerde durur izleri, ordan her geçtiğimde yüzümde bir gülümseme oluşuverir ben farketmeden..Geçen senelerde değişen şey ise bende o kişiye karşı aşk acısı kalmadığı gibi, ne çocukmuşum o zamanlar yaa dedirten beni gençliğimin ilk yıllarına götüren o izlerin verdiği mutluluk. İlk aşklar unutulmaz derler yaaa cidden öyle galiba ama unutulmayan o kişi değil belkide, unutulmayan  gençliğin, masumluğun, safça gülen gözlerin..Bana ilk aşkımı unutturmayan şeyler bunlar..

Bu yaşımda ise kalbimin küt küt çarpması yerine kalbimde huzur,güven, saygı, sevginin verdiği mutlulukğun, heyecandan kızaran yüzümün yerinde sağlıklı, güvenilir bir ilişkinin verdiği huzurun canlılığın kırmızılığı  ve heyecandan tutulan dilimin yerinde de mantıklı cümleler kuran, sevdiğini söylemekten çekinmeyen bir dilin ve karşı taraf için de bunların olmasını dileyen beklentilerim var..

Nasıl işlerimizde önce tecrübe edeceğimiz bir yerde başlıyoruz genelde stajyer olarak ,eğer şanslıysak orada kalabiliyoruz çalışmak için. Böyle olmuyorsa da önce başka yerlerde staj yapıp tecrübe edinip pişip daha sonra "gerçek" yerlerde buluyoruz kendimizi. Ne ilk işimiz, ne ilk aşkımız bir çok ilk yok elimizde..
Birçoğumuz için  durum böyle..

Bu yaşlarda aşklar, sevgiler farklı oluyor, farklı yaşanıyor işte..Düşünmeye başlıyorsun, mantığın devreye giriyor diğer yazımda da paylaştığım gibi..İşte bu yüzden hayatta aşk bir kere yaşanıyor sanırım..Sevgi ise sonsuz 70 de bile olabilir..



İşte bu söz tam da anlatmak istediğim şey:


Herkes "ilk" Olmak ister,"ilk Aşk","ilk Öpücük"..
Oysa "ilk" Geçicidir.
Sahip Olduğunuz Hangi "ilk......" Hala Sizin, yada Sizinle Hiç Düşündünüz mü?
Oysa Kimsenin Beğenmediği "Son" da Durum Biraz Farklıdır. Ondan Ötesi Yoktur. Heyecandan Avuçlarınızın Terleyerek Tuttuğu "ilk" Elle Değil, Güvenerek Sımsıkı Tuttuğunuz "Son" Elle Girєrsiniz Mezara.!
Durup Tekrar Düşündüğünüzde;

"ilk" Olup Yok Olmak mı İstersiniz?
"Son" olup Sonsuz Olmak mı İstersiniz?

21 Aralık 2010 Salı

Evlilik ?


Eğer 25 yaşına geldiyseniz, bekarsanız ve yaşıtlarınız bir bir yuvadan uçuyorsa insan ister istemez soruyor kendine evliliği.Yani soruyor derken kafasında bir yerlerde kendini sorgulayarak düşünüyor, yapabilir miyim? Hazır mıyım diye? Gerçi pekte kendi kendini sorgulamakla cevap bulunacak birşey değil bu konu.."Doğru zaman, doğru yer, doğru insan" kavramlarının üçünede aynı anda denk gelince "doğru cevap" bulunuyor sanırım..

Hee doğru insana gelince? Peki o kim? Aylarca, yıllarca peşindenizden koşup elde edince hevesi geçen mi? Flörtün, evliliğin ilk aylarında(yılarında) müthiş romantik olup sonra umursuzlaşan mı? Sevgisi sadece "seni seviyorum" cümlesinde olan yani lafta olan mı? Tanıştığınızda zengin, yakışıklı evliliğinizin beş on ya da yirminci yıllarında iflas edip saçı sakalı beyazlayan mı? "Doğru insan" kavramı içinden çıkılması hayli zor ve karmaşık gördüğünüz gibi..

Peki doğru evlilik? Mantıkla mı, aşkla yapılan mı? İkisini de birden yaşıyorsanız ne mutlu size..Kimi aşk olmayınca evlilik yürümez der, kimi de mantık olmayınca.İkiside olmalı sanırım ama birinin yüzdesi daha fazla olur, eşit olması mümkün değil malesef..Bu yüzdeler de insanların düşüncelerine, beklentilerine göre değişiyor..
Ben sanırım içinden henüz çıkabilmiş değilim bu konunun...Demek vakti var daha "Gelinliğin" .. içinden çıkamadığıma göre..

Ama hissettiğim bir şey var ki "doğru insan "olayı için..O da Ona sarıldığınızda hayatınızdaki tüm olumsuz olayları, düşünceleri unuttuğunuz, yanında huzur bulduğunuz..Ellerine değil aslında yüreğine dokunabildiğiniz kişi doğru insan....

14 Aralık 2010 Salı

Ben her aralık böyle olurum!!

                                                                                                                                                                            

Her yıl Aralık ayı sonu yeni yıl için dilekler tutup, umutlar yeşertirdim gönlümde..Bir önceki yıl olmayanlar için üzülür, kötü hatıraları hafızamda saklar ve gelecek yıl olmaması için dua ederdim..yani daha yıl gelmeden o yıla(kendime)nasıl bir yük yüklerdim farkında olmadan..

Çünkü aralık ayı kişinin kendiyle yüzleşme, hesaplaşma ayıdır sanki, benim için öyle en azından..bütün yıl yaşanmış kötü anılar için üzülür, küçücük mutlukları da hiçe sayar atar giderdim hafızamdan. Edilmiş ama kabul olmamış dualar için üzülürdüm ve kabulünü gelecek yıldan bekleyerek yeni bir umut yeşertirdim kalbimde, hatta yeni bir ağırlıkk!! Güzel anılar çabuk unutulur zaten, o yıl kimbilir kaç şey için kendi kendimi yemişimdir, gözyaşlarım göl olmuştur, küçücük mutluluk damlasını nasıl hatırlasın yüreğim! Hesaplaşır dururum işte ben aralık ayında kendimle..Yeni yeni sözler veririm kendime, tutacağım ise bu sözlerimi meçhul...Yeni hayaller kurarım, hepte yüzümde bir tebessüm olur sanki gerçekleşmiş olmuş gibi..Yapmacağım ve yapacağım şeyler için kendimi tembihler dururum..Daha yıl gelmeden beklentiler, umutlar, sevinçler, hüzünler yaratırım kendi kendime..Kendi kendimle konuşur dururum tabiri caizse..Ve sonunda hiçbiri olmaz bunların..Çünkü hayat planladığımız gibi değildir..Hatta br söz vardır benim çok sevdiğim..Tanrı'yı güldürmek istiyorsan O'na planlarından bahset!! Ne kadar doğru bir söz..Bunu anca yeni yeni anlayabiliyorum sanırım..

2010 çok kötü bir yıldı benim için (belki de iyi) 2009'dan beter yaniii..Tabi son aylarına gelene kadar yani birkaç ay öncesine..Sanki bana birşeyler öğretmeyi istedi bu yıl ve başardı da..'Yoktan var olma' senesi diyorum ben 2010 için..Eksik kalmış öğrenmem gereken ne varsa öğrendim sanki..Onun için belkide iyiydi ben farkında değilim diyorum işte...

2011 ise nasıl biliyorsa öyle gelsin bakalımm..Getirdikleri ve götürdükleriyle hayatımdan.. kabulüm!!
Bu yılı rahat bırakacağım..Kendi insiyatifine..Daha gelmeden bir sürü ağırlık yüklemeyeceğim kendilerinee..
Ama içimde bir his var ki engel olamadığım sanki her aldığın ve her verdiğinle seveceğim seni 2011!!





10 Aralık 2010 Cuma

Yılmaz BATUR

Kendileri Kastamonu/Taşköprü'de bulunan Otel Yılmaz Batur'un sahibi, benimse bir tanecik dedem olur..Çok özledim dedemi hem de çoook :(( hayatımda yerini hiç kimsenin dolduramayacağı tek erkek..Hatta wazgeçemeyeceğim de tek erkek..Kimseye benzemez benim dedem; evlat gibi evlat( rahmetli annesi vebabası için), eş gibi eş, baba gibi baba, dede gibi de dededir..Çünkü en başta 'İNSAN GİBİ İNSANDIR'..Allah'tan korkar, kuldan utanır, küçücük bir çocuğu bile dikkatle dinler sadece sevgi değil saygı da gösterir..Büyüklerine zaten kusurun k inde bile bulunmaz..Abartmıyorum gerçekten böyle biridir benim dedecim..Bilenler bilir zaten..

75 yaşında gibi değildir, hala çalışır çabalar.. öyle ben artık yaşımı başımı aldım evimde oturayım keyif yapayım demez..Otel'ini kimseye emanet edemez mesela..Çalışan elemanlar bile istediği yapmazlarsa işi hiç üşenmez kendi halleder..( Bayramda bende biraz yardım ettim, beğendim dedi ama istediği gibi oldu mu bilmem :)))) Kimseyi hor görmez, dil, din, ırk ayırmaz..herkesi sever (insan gibi insan olan herkesi) bize de söyler hep bizde o topraklarda yaşayan biri olsaydık o dilden o dinden olurduk  insanlara değer verin, sevin diye..Bende aynı dedemden öğrendiğim gibi, insanlara sadece insan oldukarı için değer verdim dil, din, para, pul için değil..

Dedeciğim canımm, bayram da ramazanda ya da diğer özel zamanlarda otelde yalnız kalan bir müşteri olsun hemen eve yemeğe getirir, ailesinden evinden uzak der..kıyamaz ki hiç kimseye..Merhamet, şevkat duygusu olan benim birtanecik dedem çok özledim seni:(( keşke hergün görebilsem ama uzağız iştee..son görüşümde yani bayramda dedeme sarılmaya doyamadımm, huzur buluyorum dedemin yanında..Bir selamı yetiyor en zor işlerimizi bile halletmek için..Allah sana sağlık ömürler versin, başımızdan eksik etmesin..

Dedem maddi manevi nice zorluklar yaşadı ama bir kere olsun isyan etmedi, sınanıyorum dedi..imtihandayız dedi geçer dedi ve geçti Allah'a şükür..birgün taşköprüye yılmaz batur otele yolunuz düşerse sizde hak verirsiniz bana..tam da anlattığın gibiymiş deden dersiniz..


Bu arada okuyanlar maşallah diyin nazar değmesin dedeciğimeee..

3 Aralık 2010 Cuma

Ye, Dua Et, Sev..


Uzun zamandır ye, dua et, sev'in kitabı ve filmi hakkındaki yorumlarımı yazmayı bekliyorum. Fakat kitabı bitiremediğim için filmi de izleyemedim ve doğal olarak yazamadım. Geçenlerde nihayet kitabı bitirdim de filmini de izlemeye vakit bulabildim. Eee kitap bitmeden film izlenir mi canım o zaman kitabı okumanın tadı mı kalır. Çevremdeki sesleri de kulak ardı ettim, hadi Seçil gidelim filme artık boşver kitabı sonunu da okuma ne olacak filmde anlarsın orayı da diyen sesleri :) Kitabı okumam geç kaldı aslında herkes haklı ama ne yapayım bitiremedim işte..bayramdı oydu buydu derken fırsat bulupta tamamlayamadım ki..Gelelim kitap ve film hakkındaki görüşlerime  :)

Kitap üç bölümden oluşuyor Liz'in İtalya, Hindistan ve Endonezya'daki seyahatlerinden. İtalya bölümüne bayıldım. Öyle sürükleyiciydi ki çok keyif aldım okurken İtalya' yı severim(görmesem de ama çok görmek istesemde) ondan mı bölümde kendimle alakalı yazılara rastladım ondan mı bilmem ama sanki seyahet edip olayları yaşayan Liz değildi de bendim..Hindistan'a gelince o da güzeldi ama açıkcası İtalya kadar zevk vermedi bana. Kendini aradı bu bölümde Liz meditasyonlarla huzuru buldu. Endonezya'da ise aşkı buldu..Bu kitapta bana dair çok şey vardı yani Liz'le hayatlarımız benziyor sanki. Kitap bittiğinde bunu düşündüm Liz'le ne kadar benziyoruz!!

Kitap bitti sonunda beklenen güne kavuştuk ve filmide izledik..Julia Roberts süperdi..Her zamanki gibi..Çok karizmatik bulurum kendilerini güzelliğinden ziyade. Filmi de beğendim ama diyorum ki iyiki de kitabı okumuşum sadece filmi izleseydim bu kadar derinliğine inemezdim. Filmden çok kitabı tavsiye ederim hala ye dua et sev i merak edenler varsa!